9 Ekim 2012 Salı




Küçük Ali yakaladığı güvercini kesmek üzere yere yatırmıştı. Bıçağını çıkarırken güvercin yalvardı:
— Benim etimden sana bir fayda gelmez. Ama edeceğim nasihattan çok fayda gelir. Beni bırak da sana çok değerli üç nasihat vereyim.
Ali buna razı oldu. Güvercini bıraktı. Güvercin sevinçle uçup karşısındaki bir ağaca kondu. Başladı nasihatlarını sıralamaya:
— Elinden bir fırsat kaçırırsan ah vah edip durma. Geçiver.
— Zahmeti çok az ama mükâfatı çok bol şey vadederlerse hemen inanma, düşünmeye başla.
Güvercin bundan sonra şöyle dedi:
— Ey aptal, beni neden bıraktın? Halbuki benim midemde iki kilo ağırlığında kocaman bir elmas vardı, eğer beni hemen şuracıkta kesip alsaydın, dünyanın en zengin adamı olurdun.
Ali bunu duyunca öyle bir pişman oldu ki, neredeyse düşüp bayılacaktı. Kendini güç belâ tutup güvercine sordu:
— Söyle bakalım üçüncü nasihatin nedir?
Güvercin kanatlarını çırparak şöyle dedi:
— Sana söyleyecek bir şeyim kalmadı. Çünkü sen önce söylediklerimi tutmadın, daha ne söyleyeyim.
Gurk gurk öttükten sora devam etti:
— Ben sana bir fırsat kaçırırsan çok üzülme dedim. Ama üzüldün. Karnımda mücevher olduğunu söylediğimde az daha bayılacaktın. Tekrar öttü ve güldü:
— Az zahmetle çok şey vaad ederlerse ona da inanma, demiştim. Midemde iki kiloluk elmas olduğunu söyleyince hemen inandın, hiç düşünmedin. Halbuki benim ağırlığım ne ki midemde iki kilo mücevher bulunsun!
— Güvercin pır diye uçtu. Ali de orada düşünceye daldı. Güvercin haklıydı. İnsan her söze kanmamalı, her şeyi inceden inceye ölçüp biçmeliydi.

0 yorum:

Yorum Gönder