9 Ekim 2012 Salı



Bilmiyorum hiç balta aldınız mı elinize. Ben elime balta aldım ve bu baltayı kütük ve sair cisimleri parçalamada kullandım. Kalkıp da dilimi baltalamadım.
Balta ile koca bir ağacı tek seferde yıkamaz, kesemezsiniz. Ağacı devirebilmeniz için birden fazla sağlam vuruş yapmanız gerekir. Dil kavramı koca bir çınardır ve bunun için de aynı şey geçerlidir. Oysa küçük bir kütüğü tek hamlede ikiye ayırmak kolaydır. Bizim kendi dilimiz de tarihimiz gibi eski koca bir çınardır. Dili yıkmak kolay değildir ama ağacı yıkmada devamlı vuruşların esaslılığı dil için de geçerlidir. İşte dilimizi de yıkmak için ne yazık ki -bilinçsizce demek istiyorum- bilinçsizce bir tavırla koca bir çınar olan dilimizi baltalıyoruz. Baltalıyoruz dilimizi(!)
İşletmelerimize verdiğimiz yabancı ve kurala uymayan isimlerle, beslediğimiz hayvanlara verdiğimiz yabancı isimlerle, en önemlisi dilimizde öz ve öz karşılığı bulunan kelimelerin yerine yabancı kelimeler kullanarak; baltalamakla kalmıyoruz dilimizi, bununla beraber dil ile başlayan kültürel yozlaşma da yaşıyoruz.
“Emirgan Çay Bahçesi” olan bir işletmenin adı neden “Tea House” olur (Bu işletme Urfa ilindedir), hem de ışıklandırmalı? Nedir bu çaba? Dikkat çekmek için yozlaşmayı hızlandırmak için mi? Neden “Eczane Su” diye bir isim kullanılır da “Su Eczanesi” olan doğru şekli kullanılmaz? Kişi neden evde beslediği köpeğine “alex” diye bir ad takar? Türkçe bir ad takılamaz mı? Konuşurken “tamam” yerine “okey”, “rahatlık” yerine “relaks”, “af edersiniz” yerine “pardon”, “alış-veriş merkezi” yerine “hiper, süper market” gibi kelimeleri kendi öz Türkçemizdeki kelimelere tercih ederiz. Bu yozlaşmanın başlangıcı olan gençler neden saçına, sakalına değişik şekiller verirler, neden suratlarına metal parçaları takarlar? Avrupalı olmak için mi?
Bakınız İstiklal Marşımızın Büyük Şairi Mehmet Akif ERSOY “UYAN” adlı şiirinin bir dörtlüğünde garp için nasıl bir bahiste bulunmuş:

Ey koca şark! Ey ebedi meskenet!
Sen de kımıldanmaya bir niyet et.
Korkuyorum, Garbın elinden yarın,
Kalmayacak çekmediğin mel’anet.
Sevgili dostlar çağdaşlaşmak mı amacımız? Değilse neden bu yozlaşma ve dili baltalama çabası? Çağdaş olmak bu mudur ki? Çağdaş olmak bildiklerinle amel etmektir. Çağdaş olmak çevrendekilere faydalı olmaktır. Yere düşen kişiyi kaldırmaktır. Çağdaş olmak saygılı olmaktır. Komşuyu rahatsız etmemektir. Komşusu açken kendisi tok yatmamaktır çağdaşlık. Çağdaş olmak kendi kültürümüzü ve medeniyetimizi bırakıp başkalarının kültür ve medeniyetini yaşamak ve benimsemek değildir. Çağdaşlık Garb’a uymak değil kendi ahlaki ve kültürel değerlerimize sahip çıkmaktır. Eurovision Yarışmasında Türkçe sözlü şarkıyla çıkıp gururla yarışmaktır. Dilimizden utanmamamız gerek. Biz ya çağdaş olmayı beceremiyoruz ya da işimize geldiği gibi çağdaşlık kavramını kullanıyoruz.
Bizim kendi köklü bir medeniyetimiz var. Büyük bir dilimiz var. En çok konuşulan beş dil arasında olan bir Türkçemiz var. Baltalamak yerine bununla gururlanmalı ve dilimizi korumalıyız. Türkçemizi yaşatmalıyız ki millet olarak yaşayalım, var olalım. Çünkü dilini kaybeden bir millet her şeyini kaybeder.

1 yorum: